Strateji ve Bütçe Başkanı Naci Ağbal, “Bilgi Temelli Rekabetçi Global Ekonomik Sistemde Yükseköğretimde Yeni Eğilimler” başlıklı konferansta konuştu.
Bayburt Üniversitesi Prof. Dr. Fuat Sezgin Konferans Salonu’nda düzenlenen konferansa Vali Ali Hamza Pehlivan, Milletvekili Fetani Battal, Bayburt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Selçuk Coşkun, kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve çok sayıda öğrenci katıldı.
Başkan Ağbal, konferansta son otuz yılda dünyanın olağanüstü gelişmelere tanıklık ettiğini dile getirerek, “Hem küresel jeopolitik hem de güç dengeleri değişti. Küresel ekonomiye hükmeden ülkelerin çeşitliliği değişti. Yaşam biçimlerimiz, bilgiye erişim imkânlarımız değişti. Buradaki öğrenci arkadaşlarımız bu yaşlarda o kadar olağanüstü değişim ve dönüşüm yaşıyorlar ki takip etmekte ben de zorlanıyorum. Böyle bir değişim ve dönüşüm ister istemez üniversiteleri de, kurumları da ülkeleri de değiştiriyor. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz 21. Yüzyılın başında birçok alanda olağanüstü bir değişim ve dönüşüm var. ” dedi.
Üniversiteleri gelecekte etkileyecek birçok faktör ve tehdit olduğuna dikkat çeken Ağbal, “Teknoloji baş döndürücü bir şekilde değişiyor. İnternet ile başladık fakat şimdi artık teknolojide insan aklını zorlayan yeni gelişmeler karşısında gerçekten şaşırıyoruz. Artık robot üreten robotları konuşuyoruz. Yapay zekayı konuşuyoruz. Yapay zeka her alanda bizi kuşatmaya başladı. Artık internete girip sayfalar arasında dolaştığınız zaman size özel reklamlar gelmeye başladı. Sizi internette birileri gözlüyor, hangi sayfalarda dolaştığınızı biliyor. Hangi reklamlara ilgi gösterdiğinizi biliyor. Tamamen yapay zeka ürünü bunlar. Dolayısıyla yapay zekâ her tarafta bütün çalışma teknolojilerini baştan aşağı değiştirecek. Bulut teknolojilerindeki ilerlemeler bilgiyi saklama anlayışlarımız ve yöntemlerimizi olağanüstü bir şekilde değiştiriyor. Eğitimin yaygınlaşması, niteliğinin artması ihtiyacı başka bir gelişme olarak karşımızda duruyor. Bütün bunlar aslında üniversiteler için fırsat oluşturabilecek imkânlar.” diye konuştu.
19 ve 20. yüzyıllarda yaşanan askeri, siyasi ve ekonomik çekişmelerin günümüzde de devam ettiğine işaret eden Ağbal, “Dünyada ileriye dönük gücü elde tutma, dengeyi kendine toplama noktasında olağanüstü bir çaba var. Bu bir taraftan küreselleşme karşıtı bir eğilim doğuruyor. Aslında 1990’lı yıllarda küreselleşmeyi en fazla isteyen ve küreselleşmeyi en fazla destekleyen batı veya liberal ekonomiler şimdi küresel ekonominin karşısında duruyorlar. Çünkü küreselleşme başlangıçta aslında bütün dünyanın tek pazara dönüşmesiydi. İnsanların, malların, sermayenin ve bilginin dünyanın her tarafında serbestçe dolaşması ve bundan her türlü refahın artmasıydı. Fakat 2009 global ekonomik krizi sonrası oluşan dengede liberal kutup küreselleşmenin ciddi anlamda kendileri aleyhine yeni güç dengeleri oluşturduğunu gördüler. Bugün ticaret savaşları diye karşı karşıya kaldığımız veya her gün televizyonlarda izlediğimiz konu çok basit; dünyada ekonomik güç batıdan doğuya kayıyor. Kuzeyden güneye kayıyor. Yani 1990’lı yıllarda küresel ekonomide uzak doğunun payı belki yüzde 10’un altındaydı şimdi yüzde 30’lara yükseldi. Olağanüstü bir şekilde ekonomik güç yapısı değişiyor. 1990’lı yıllarda Çin’i dünya ekonomisine dâhil ederken, Dünya Ticaret Örgütü’ne üye yaparken Çin ekonomisini ucuz iş gücü, düşük kaliteli düşük teknolojileri üreten bir ülke olarak görürdük. Şu anda Çin’in ihracatının yüzde 30’una yakını yüksek teknoloji ürünü. Dolayısıyla ciddi anlamda ekonomide bir güç kavgası var. Amerika ileriye dönük olarak baktığı zaman 2050’ye, 2100’e; Amerika’nın dünya hasılası içindeki payı olağan üstü bir şekilde aşağı geçecek. Kazananlar kimler olacak? Uzak Doğu, sürpriz bir şekilde Afrika. Geleceğin kıtası Afrika arkadaşlar. Sahip olduğu genç nüfusuyla, olağanüstü bir şekilde dünya ekonomisine katılmasıyla Afrika daha fazla yatırım alan bir kıtaya dönüşecek. Kaybedenler yukarıda Avrupa ve Kuzey Amerika. Aşağıda Güney Amerika kazanacak. Çünkü orada Brezilya’nın oluşturduğu bir ekosistem var. 2000’li yılların başında dünyanın ilk 10 ekonomisi sıralaması 2050’ye gelindiğinde tamamen değişecek.” İfadelerini kullandı.
Dijital dönüşümün ülkeler için ciddi anlamda katma değer sağladığına değinen Ağbal, “Artık sanayi mamulü, demir çelik, otomobil, akılsız makineler üretmek çok fazla katma değer getirmiyor. Katma değeri getiren esas şey dijital teknoloji. Onun için gelecekte hangi ülke dijital teknolojilere yatırım yapar bu alanda bir güç olursa o ülke kazanan olacak.” dedi.
Yaşanan dönüşümün üniversiteleri de geleneksel rollerinin dışına çıkardığını dile getiren Ağbal, “Artık üniversiteler bilginin ticarileştirildiği, ekonomiye katma değer üretilen yerlere dönüşüyor. Çok alıştığımız kavramlar değil aslında. Üniversitelerde bilim yapılır diyoruz. Üniversitelerin değişen rolü artık sadece bilim değil. Patent üretecek, ar-ge yapacak, inovasyon yapacak, sanayi işbirliği yapacak. Bunlar üniversitelerin öne çıkan önemli rollerinden bir tanesi. Katma değer oluşturacak. Bilim yapıyoruz; güzel, eğitim yapıyoruz; tamam ama ülkenin katma değerine de bir katkımız olması lazım. Böyle bir rol var.” değerlendirmesinde bulundu.
Ağbal, Türkiye’nin tüm dünya pazarlarına ihracat yapan bir ülke konumuna geldiğini ifade ederek, “Ülke olarak sahip olduğumuz coğrafya bizim için stratejik bir fırsat. Lokasyon olarak bakıldığı zaman aşağıda Afrika, Körfez, yukarıda Türki Cumhuriyetler ve Rusya, batımızda Avrupa… Türkiye’den bir daire çizdiğiniz zaman 3 saatlik bir mesafede ne kadar bölgeye hitap ediyoruz diye baktığımızda hiçbir ülke Türkiye gibi bir fırsata sahip değil. Dolayısıyla bugün uluslararası değerlendirmelerde Türkiye ile ilgili en çok öne çıkan konulardan bir tanesi Türkiye’nin jeopolitik konumunun son derece lehine olduğu noktasında. Dünyadaki enerji koridorlarının üzerindeyiz, ticaret koridorlarının üzerindeyiz. Dünya kendini yeniden reset ediyor. Çin’de başlayan İpek Yolu macerası yüz yıllar sonra kendini tekrar inşa ediyor. Herkes şu hesabı yapıyor; Çin’de üretilen bir ürün 15 günde oluşturulacak bir demiryolu ağıyla Londra’ya varacak. Bu güzergahta biz varız. Bütün enerji koridorlarında biz varız. Bunlar Türkiye’ye olağanüstü fırsatlar sunuyor.” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin nüfusunun olağanüstü bir avantaj olduğunu kaydeden Ağbal sözlerine şu şekilde devam etti: “Türkiye genç ve dinamik bir nüfusa sahip. Ülkelerin ileriye dönük rekabetçiliğini belirleyen en önemli faktörlerden bir tanesi toplam nüfus içerisinde 15-29 yaş grubunun oranı. Şu an bakacak olursanız Türkiye burada olağanüstü bir avantaja sahip.”
Konferans Bayburt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Selçuk Coşkun’un Strateji ve Bütçe Başkanı Naci Ağbal’a hediye takdimiyle sona erdi.